Çocukluğunda gelecek için iki meslek belirledi, ilk hedefi olan radyo sanatçılığından yakın gelecekte sınav açılmayacağını öğrenince vaz geçti, ikinci hedefe, subaylığa yöneldi. Harbiye öğrencisi olduğu yıl ilk bestesini yaptı. Bestelerinde aceleci olmadı, ilham geldiği zaman duygularını notaya döktü, uygun gördüğü ortamlarda da bunları müzik severlerle paylaştı. Türk Müziğinde farklı besteleri ile adını duyuran Emekli Levazım Albay Osman Babuşcu ile Zaman Tüneline giriyoruz.
Isparta’da, İngiltere’ye halı, Fransa’ya deri ihracatı yapan Hafız Tahir’in kız Atiye ile imal ettikleri ayakkabıları İtalyanların bile aldığı, yasa çıktığı zaman da mesleklerini kendilerine soyadı olarak alan aileden Rıfat Babuşcu yaşamını birleştirir. Çiftin dördüncü çocuğu, bestekâr, Emekli Levazım Albay Osman Babuşcu da 1950 yılında Isparta’da dünyaya gelir. Dedesi Hafız Tahir’den gelen güzel sesi ve müziğe olan ilgisiyle Osman Babuşcu, o günlerde gelişen radyo yayınları nedeniyle müzikle dolu bir çocukluk dönemi geçirir. Daha ilkokul sıralarında radyo sanatçılığını hedefleyen Babuşcu o dönemi şöyle anlatıyor:
“Çocuklar hep bir şeyler olacağını söyler ya ben de ses sanatçısı olacağım diyorum ilkokuldan beri. Çevremden çok büyük destek alıyorum, yakın dost toplantılarında bana şarkı okutuyorlar ama tek hocam var, o da radyo. Ruşen Ferit Kam’ın programlarını takip ediyorum, bulabildiğim yerde de taş plakları dinliyorum ve radyo sanatçılığına hazırlanıyorum.
Isparta’da birçok akranım sahneye çıkıyor ama ben tam yetişip halkın karşısına öyle çıkacağım diye söz verdim kendime.

RİZE GÜNLERİ
Lisenin bir bölümü için Rize’ye, ablamın yanına gittim. Ortam çok güzeldi, Halk müziği, Sanat müziğinin yanı sıra o günlerde hayatımıza girmeye başlayan Türkçe Sözlü Hafif Müzik olarak adlandırılan türde eserlerde dinliyorum ve söylüyorum. Burada ‘Los Lazikos’ adlı guruba girdim. Topluluktaki Rıza Ekşioğlu daha sonra konservatuvara gitti ve İzmir Operasına Tenor oldu. Arkadaşlarımla eski Halkevleri arşivindeki klasik müzik taş plak albümlerini dinlemeye başladık. Hafta Sonu bir eve kapanır saatlerce Bach, Mozart, Wagner dinlerdik. Bunları dinlerken, aralarından kendini gösterecek, ben de buradayım deyebilecek bir Türk Müziği eseri nasıl besteleyebilirim diye de düşünmeye başlamıştım…Bu gün bunu Azerbaycan yapabiliyor, çok beğeniyorum.”

YOL AYRIMI
TRT ilk defa çok geniş bir kadroda ses ve saz sanatçısı için sınav açtığında Osman Babuşcu lise öğrencisidir. Bu fırsatı kaçıran Babuşcu, ikinci hedefine yönelişini şöyle anlatıyor:
“TRT 1966 yılında büyük bir sınav açtı, halk ve sanat müziğine on beşer ses sanatçısı aldı, ikinci bir sınav en az on yıl sonra olacağı düşüncesi ile öbür hedefe yöneldim. Çocukluğumda askeri elbise de dikkatimi çekerdi, onun için de ikinci hedefim oydu.Harbiye’ye girebilmek için bütünlemeye kalmadan mezun olmak gerekiyordu, bu sefer de ben kendimi derse verdim, 1969 yılında Kara Harp Okuluna öğrenci oldum.
Harbiye’ye giren öğrenciler,okul öncesinde ünlü İzmir Menteş Kampına alınırdı. Harbiyeliler, Ankara Garından büyük törenle uğurlanır ve karşılanır, bu törenler de gazetelere haber olurdu…

BESTEKÂRLIK BAŞLIYOR
Kampın ilk günleri, Kuleli Askeri Lisesinden gelen arkadaşlar Ankara’ya ısınamadıklarını konuşuyorlardı. Dünyanın en güzel yeri İstanbul Boğazından sonra Ankara onlara sıcak gelmiyor tabi. Duştayız, bir arkadaşım, ‘ ne biçim yer hep bina’ dedi, diğeri de ona ‘ bir şarkısı bile yok’ şeklinde destek verdi. Ben de yandaki duşta, ‘Ankara’ya bir şarkı yapayım’ diye karar aldım.
Kamp döneminden sonra kısa bir tatilimiz var, Isparta’ya gittim. Orduevinde bir arkadaşım, kız kardeşi ile onun arkadaşı gözleri gülen, şirin bir subay kızı ile aynı masada oturuyoruz. Onlar da Ankara’da üniversite öğrencileri, kışın da buluşalım gibi bir konuşma olunca ilham geldi: ‘ Küçücük kalbin dilerse, Güzel Gözlerin gülerse, Gül dudağın evet derse, Ankara’da bekliyorum’ ilk kıta hemen orada çıktı.
Harp Okulunda eğitim başlamadan önce, Eylül ayı sonunda Zile’deki ablamı ziyarete gittim, orada bir kız gördüm, sanki çiçekleri üzerine elbise yapmış gibi, o kadar canlı bir görüntüsü var ki, ikinci kıta da orada geldi ‘Çiçekleri tak saçına, Sürmeler çek göz kaşına, Gitmek için Gölbaşına, Bak gelmeni bekliyorum’.
Ankara’da her zaman en işlek yerin Kızılay olduğu bilinir, Dolunay’da da insanlar dilek tutar ya, Harbiye birinci sınıfta, daha 19 yaşımda şarkının üçüncü kıtası da geldi. Dört mevsim on iki ayda, Parlayan her dolunayda, Çankaya’da Kızılay’da, Gelir diye bekliyorum’.

ONÜÇ SENE BEKLİYOR
Şarkım, Harbiye de arkadaşlar arasında söylenmeye başlandı, tatilde gittiğim Isparta’da Bando Astsubay Adnan Uzunlar notaya aldı ve sandığa kaldırdım…
Erzurum’daki görevim sırasında, Radyo Türk Müziği Müdürü Kenan Günel ile tanıştık, dostluğumuz hala devam eder. Bu bestemi on üç yıl sonra TRT Denetim Kuruluna yolladım ve şarkım Repertuara alındı, ilk okuyan da Kenan Günel oldu, şarkı ikisine de uğurlu geldi.
1982 yılında Anayasa Halk Oylaması sırasında Kenan Evren ve Konsey Üyeleri Erzurum’a geldi, akşam için de bir program düzenlendi. Kenan Günel sahne alacak, ben de Tamburla ona eşlik edeceğim.
Sevgili Günel programının bir bölümünde, önce beni tanıttı, Subay olduğumu söyledi ve bestemi de benim okuyacağımı anons etti. Bir seçim ortamı; evet-hayır oyları var, Kenan Evren aday, kazanırsa Ankara’da, Çankaya’da oturacak, yani beklentileri var, bunların hepsi de şarkıda geçiyor ayrıca bu geziyi izleyen onlarca gazeteci de salonda… Ben şarkının on üç yıl önce bestelendiğini vurguladıktan sonra okumuştum.”

İLHAMSIZ OLMAZ
Zorlama ile ve ilhamsız yapılan şeyler yapmacık gülümsemeye benzediğini, pek çok örneğinde de bunun görüldüğünü, bu gün beste denemeyecek çalışmalar ile Türk Müziğinin kirletildiğini anlatan Emekli Levazım Albay Osman Babuşcu, müzik konusunda şunları söylüyor:
“Türk Sanat Müziği denilen türün aslı Halk Müziğidir ve basit anlatımla, o seviyedeki insanları eğitme, ruhunu yüceltme sanatıdır. İçinde sosyoloji, psikoloji, karakter oluşturma vardır. Çocuklara ilkokulda yumurta, ortaokulda havuz problemleri çözdürülür, lisede integrale geçilir, beynin gelişmesi için de böyle bir yol vardır. Halk ve sanat müziği arasında da böyle bir akış vardır, insanı yanmadan pişirmek gerekir. Halk müziği basit gibi görülür fakat en zorudur. Basit kelimelerle, tahsili olmayan – dikkatinizi çekerim kültür demiyorum- bakış açıları biraz daha dar bir topluluğu eğitmek çok zordur.

İŞİN RUHUNA İNMEK
Halk Müziği bunu yapıyor, ‘Gel ha gönül havalanma- Engin ol gönül engin ol’ bir güzel nasıl sevilmelidir aşka ders veriyor. Eskiler sevgilinin saçının teline zarar gelmemesi için uğraşıyor, günümüz ozanı da ‘saçlarını yol getir’ diyor! İşte bu ustasız yetişmenin ürünü…
Çocuklardaki aile terbiyesi örneği, müzikte de böyle, kaynağından işin ruhunu bilerek yetişmediyseniz, sevgilinin saçını da yolarsınız, ‘ya benimsin, ya toprağın’ da dersiniz, müzikten kopmalar başlar, vahşet gelir.
Allah sanatkâra kabiliyet verir, bu özellik toplumu ayakta tutan değerlerle geliştirirse sanatkâr olunur. Kabiliyet, kültür ile aynı derecede yükselmezse insanlığa zararlı ürünler ortaya çıkar. Sanatkâr insanı eğlendirirken eğitir. Eğlenme sadece hoplayıp zıplama olursa bunun adı ‘spor’ olur, beynin de yenilenmesi güzelleşmesi gerekir.
Bir insanın gönlünü maddiyatla satın alamazsınız bu ancak kültür-sanatla mümkün olabilir. Bu günkü mutsuzlukların temelinde bu var, insanların imkânları var ama gönlünü tatmin edemiyor.”
Harbiye öğrenciliği sırasında Erol Sayan’ın yönettiği ODTÜ Korosu ardından da İstanbul İleri Türk Müziği Korosu ve Fasıl ustası Feridun Darbaz topluluklarına katılan, Dr. Teoman Önaldı’nın öğrencisi olan Osman Babuşcu yüzbaşılığı sırasında Sivas’ta yeni kurulan Eğitim Enstitüsünde de Müzik Nazariyatı dersleri verir. Ankara’ya atanması ile de şaheserini müzik dünyasına sunar. Osman Babuşcu, “Kanımda Kıvılcım” adlı şarkının öyküsünü de şöyle anlatıyor:
YILIN ŞARKISI
“Ağdalı terennümden dolayı Türk Müziği, ‘terelelli’ diye eleştiriliyor ve bazı insanlarda bundanuzak duruyordu. Ben deçağdaş, bambaşka bir terennüm yapayım ki,hem bu gelenek yaşasın hem de uzak duranlar bu sanata biraz yaklaşsın istiyordum.
Ankara’daki ilk günlerim, sevgili Kenan Günel ‘bu akşam Güzide Taranoğlu ablamızın doğum günü, kimseye davet gitmez ama bu gece evinin kapısı açıktır, isteyen katılabilir’demişti, ben de gittim. Gerçekten açık bir kapı ve sanat dünyasından kalabalık bir topluluk vardı. Güzide Abla bana da şiir kitabından imzaladı. Kitabında ‘Kanımda Kıvılcım’ adlı şiiri var ama daha önce bestelenmiş hatta sözlerinde değişiklik yapıldığı için de şairini üzmüş, sıkıntılı bir durum…
Ben bu şiirde aradığımı buldum, kimseye söylemeden besteye başladım, sevgili Kenan Günel anlamış olacak ki, bir karşılaşmamızda ‘abla bu şiiri yeniden besteledi galiba’ demişti. Beste çıktı ama ben yine sandığa kaldırdım, zamanını bekledim. Üç yıl sonra, 1988 yılında TRT ilk defa Şarkı Yarışması düzenlediğinde sandıktan çıkarttım… Radyonun genç sanatçıları eserleri seslendiriyordu, Ayşegül Durukan yarışmada üç eser okudu, Kanımda Kıvılcım ile de birincilik bize geldi. Bu şarkı o yıl Milliyet Gazetesi Okurları tarafından da Yılın Şarkısı seçildi.”
Elliden fazla bestesi olan,“Kanımda kıvılcım”, “Ankara da bekliyorum”, “Şu felek yüzüme gülmeyiversin”, “Kadın Her Yaşta Güzeldir” ve “BirSen, Bir Ben Bir Allah bilir” gibi TRT repertuarında on dört eseri olan Osman Babuşcu’nun bir rekoru da Zeki Müren ile ilgili. Sanat Güneşimizin mesleki kurallarından birisi de, iki yılda bir çıkarttığı albümlerine her besteciden bir eser alması olarak bilinmektedir. Zeki Müren “Ayrıldık İşte” adlı albümüne Babuşcu; “Gözlerin Yeter”, ”Bir Sen, Bir Ben, Bir Allah bilir” ve “Kanımda Kıvılcım” adlı üç eser veren tek besteci olarak da ayrı bir üne sahip.

Kaynak: http://www.24saatgazetesi.com/osman-babuscu-beste-denemeyecek-calismalar-muzigimizi-kirletiyor/